TÜRKİYE GERÇEKLERİ - 1
Aile İçi Şiddeti Önlemek İçin Neler Yapılabilir?
Gün geçmiyor ki, Basın-Yayın yoluyla eşi yada sevgilisi tarafından şiddete maruz kalan ve katledilen bir kadın haberi ile karşılaşmayalım. 25 Kasım, dünyada Kadına Şiddete Hayır günü olarak ilan edilmiş ve hepimiz elimizden geldiğince sosyal medyadan yada yapılan toplantılarda, yürüyüşlerde gereken mesajları vermeye çalıştık. Maalesef Ogün de bile kadına şiddeti önleyemedik.
Yıl içindeki Vakıalara göz atıldığında, genellikle boşanma aşamasında yada kısa süre önce boşanan eşler arasında yaşanan ve artık yaşadığımız toplumun en temel sorunu haline gelen bu hususta mutlaka bir takım önlemler alınmak zorunda.
Mevcut hali ile İstanbul Sözleşmesi ne atfen, Mart 2012 de yürürlüğe giren Ailenin Korunması hakkında bir kanunumuz var, buradan yola çıkarak şunları ifade etmeliyim. Bu yasa ne yürürlüğe girdiği dönemlerde ne de bugün üzücü olayların yaşanmasına engel olamamıştır. 2011 yılında 121 olan ölümle sonuçlanan vakıa sayısı, yıllar içinde maalesef artarak 2017 de 409, 2018 de 440 ve bu yıl içinde şimdiden geçen yılı geçecek seviyeye ulaşmıştır. Yasanın günümüz şartlarında mutlaka elden geçirilmesi ve önleyici yeni tedbirler eklenmesi gerekmekdir. Özellikle Uzaklaştırma kararlarının hiçbir araştırma yapılmadan verilmesi, koruma tedbiri adı altında verilen, hapis yada yakın koruma kararlarının yetersiz kaldığı hepimizin malumudur. Bu çerçevede yasa koyucunun, Basın-Yayın, Kadın Dernekleri, uygulayıcılar ve sivil toplum kuruluşları ile istişare yaparak yeniden yasal bir düzenleme yapması şarttır.
Büyük ümitlerle kurulan toplumun ana çekirdeği Aile, sahi neden bu kadar çabuk ve kolay yok oluyor ve kadınımızın vahşice katledilmesine kadar uzanan bir sürece gidiyor.? İyi günde kötü günde birlik ve beraberlik için sözleşme imzalayan taraflar niçin birbirinden nefret eder hale geliyor?
Gelişen Dünya ve kendi toplumumuzda, inanılan değerler artık ister istemez değişmekte, Ata -Erkil aile yapısı yerini küçük ve daha özgür yaşamayı isteyen eşlerin oluşturduğu bir yapıya büründü. Bir yargı mensubu olarak gözlemim şu ki; Boşanmalar a giden sürecin iki ana sebebi var, karı-koca'nın ailelerinin eşlere karışması ve ekonomik nedenler. Geçmişte bunlar kabul edilebilir ve sorun olarak çok görülmediği, aile birliğinin herşeye feda edilmesi gerektiği anlayışı olduğu için kadınlarımız yaşadıkları sıkıntıları sineye çekebiliyor büyük fedakarlıkla kurdukları evliliklerini devam ettirebiliyordu. Toplumda statülerinin değişmesi, ekonomik bağımsızlık kazanması, değer verilen birey olma arzusu ve Erkek egemen toplumda yaşayan eşlerin bunu kabullenememesi beraberliklerin medenice bitirilememesi nedeniyle yaşan süreç şiddete dönüşerek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Yukarıda ana sebepleri ortaya konulan bu büyük sorunumuzu çözmekte hepimize büyük görevler düşmektedir. Bu çerçevede, Aile birliği sorunlu hale gelen evlilikler de, devlet ücretsiz terapi merkezleri kurmalı. Buralarda donanımlı ve tecrübeli psikolog, sosyolog, avukat ve o bölgede sözü dinlenir kişilerden oluşan heyetler oluşturulmalı. Kısaca bu ön tedbirler ile belki de bir çok aile evliliğini kurtaracak, sosyal yaşantısına devam edecektir. Demem o ki, herşeyin bittiği noktada alınan önlemlerin hiçbir faydası olmadığı açıkça görülmektedir.
Hepimizin özlemi olan mutlu huzurlu ve sağlıklı evlatlarımızın olduğu evliliklerin, toplumda artarak örnek hale gelmesidir.
Akif Celalettin Şimşek
T.C. Cumhuriyet Savcısı