2010 yılında başlayan tasavvuf okuma ve okuduklarımı hayata geçirme öğüdüyle büyük değişim-gelişim sürecinde, yol göstermesi niyazımla dualarıma icabet eden, Rab'bimin karşıma çıkardığı kaynaklardan en önemlisiydi belki de Hoca Ahmet Yesevî.
"Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen;
Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen;
Mahşer günü dergâhına mahrem ol sen;
Ben-sen diyen kimselerden geçtim işte."
Rastladığım bu dörtlüğünün daha ilk dizesi ile ruhum, gönlüm, elim- ayağım tutuşmuştu adeta. Nedeni neydi, nasıl bir etkilenmeydi bu başta anlayabilmek imkansızdı. Sözünü ettiği gönlü kırıklardan olmamdı belki sebep. Öyle büyük bir coşku seline kapılmıştım ki!. Büyük bir aşkla bu coşku sağanağının önünde sürüklenirken anlayabildiğim tek şey yolumun onun yolu olduğu idi.
Türkistan'daki dergahında bulunan bir kitabede, neredeyse bin yıl önceden, ocağında yetiştirdiği talebelerinin, Anadolu ve Balkanlar'da nerelere yayılıp dergahlarını kurarak ilim irfan saçacaklarının bir harita üzerinde nokta olarak belli olduğunu okuduğumda da adeta büyülenmiştim.
Divanını okudukça artıyordu aşkım ve merakım.
Kimdi, Besmele ile başlayarak hikmet söyleyen, taliplerine inci, cevher saçıp yol gösteren bu yüce Pir-i Türkistan! Ocağında yetişerek yollara düşüp ilk olarak Horasan'a yurt kurmuş, Anadolu ve Balkanlara yayılarak ilim-irfan dergâhlarını açıp, Hakk'tan aldığı güç ile her köşeye uzanıp ışık saçmış, karanlıklarda kör, çöllerde susuz kalmış, daralmış, çorak gönülleri ummana eriştirip, aydınlığa çıkarmış Anadolu'nun manevi mimarları, Horasan erenlerinin, Türk-İslam Tasavvufunun koca hocası imiş meğer o!..
Göğsümü kabartan büyük bir coşku hissiyle adını duyduğum an nabzımın hızlandığı bu koca hocaların hocası, hazreti pire karşı büyük bir sevgi duyduğumu fark ettim ve heyecanla okuyup öğrenmek, yolunu takip etmek diledim.
Geçen bin yıl içerisinde önemini yitirmeyen, öğrenmeye, düstur edinmeye hayatî ihtiyacımız olan ilkelerinin şaşmazlığı, doğmadan yüz yıllar önce, nasibi olan, cennetten gelen hakiki ilmin sembolü hurmayı Cebrail (a.s.) aracılığıyla gönderenin yüce Allah ve hurma ile birlikte Pirin sıkı sıkıya bağlı olduğu peygamberimizin ahlakı, edebi, sünnetinin sembolü hırkasını, göreve talip olan Arslan Baba'ya emanet edenin ise bizzat sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) olmasından ileri geliyordu mutlaka.
Dergahında yetiştirdiği erenlerin, Anadolu ve Balkanlardaki görev yerlerinin, bin yıl önceden kitabe haritada nokta halinde belli olması gibi onun yüce görevi de ezelden, yüce planlayıcı tarafından takdir edilmişti belli ki. Türklere İslam’ı tanıtan ve sevdiren pir, her yüz yılda bir gelen, bir halkası Yunus Emre'miz ve bilinen gelmiş son halkası da büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan, mukaddes görevli Türkler zincirinin halkalarından en önemlisiydi muhakkak.
Tarihte büyük başarılara imza atmış, İslam’ın yayılması, temsili ve bekçiliği mukaddes göreviyle, canla-başla, aşkla savaşarak galip geldiği ülkelerin sadece topraklarını değil, İslamın ve Türklüğün esası sevgi, merhamet ve adaletle davranarak insanlarının gönlünü de fethetmiş, kendisine ait, Türkçe gibi musikî güzelliğinde, zengin bir dili, Pir Hoca Ahmed Yesevi'nin önemli sentezi ile özümsediği İslam gibi güzel bir dini, sınırsız zenginliği çeşitliliği, zengin örf ve adetleriyle büyük bir millet iken, sahip olduğumuz bu eşsiz değerleri bırakıp batı kültürü taklitçisi ve İslamın özüyle bağdaşmayan, dört halife dönemindeki tam bir hizmet makamı olan halifeliği saltanata çevirmiş olan Arap sözde müslümanlığı özentisi bir ülke haline gelmiş olmamız ne acı...
Bu gün yaşadığımız acıların, yoksunlukların sebebi de bu muhakkak. Tek çare de bir an önce özümüze dönmemiz. Türk-İslam Tasavvufu kaynaklı ilim-irfan ışığıyla donanıp kendi değerlerimize sahip çıkmamız. Hakkınca anlayarak, örnek alarak izlerinden yürüyebilmekle...
Amin Ya Rab'bi!..
İlla Aşk /Adevviye Şeyda
Gençliğe Mesaj
Yiğidim, aslanım, ha gayret eyle
Gaflet üstümüzde kalmasın böyle
İmanla yatıp-kalk, ihlâsla söyle
Kutlu mesaj verilmeyi bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Maveradan aşk iksiri sağ gayrı
Ellerinde şekillensin çağ gayrı
Rahmet olup yüreklere yağ gayrı
Çekirdekler yarılmayı bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Her yerde insanlar izana hasret
Şehirler, semalar ezana hasret
Kâinat ilâhî düzene hasret
Saf kozalar örülmeyi bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Nedendir bu uyku, bu zillet neden? !
Hüzün yumağıdır mezarda deden
Mağripten maşrığa tek ruh, tek beden
Yay misali gerilmeyi bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Sendedir mayası, özü İslâm’ın
Sendedir kulağı, gözü İslâm’ın
Gülsün, yeter artık, yüzü İslâm’ın
Kelepçeler kırılmayı bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Tevhit aşkı gönülleri yaksın hey!
Zulüm ölsün, hak ayağa kalksın hey!
Gürül gürül, nurdan çaylar aksın hey!
Kirli sular durulmayı bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Bizi bekler esir olmuş ülkeler
Bizi bekler yetim kalmış ülkeler
“İmdat! ” diye haber salmış ülkeler
Boş mabetler girilmeyi bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Yanar Bosna-Hersek, Karabağ, Keşmir
Sonra Kıbrıs, Lübnan sayamam bir bir
Aklıma Abhazya, Urumçi gelir
Türk birliği kurulmayı bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Kolayı var be yiğidim, kolayı
Kaynağında bastırmalı olayı
Hazırlayın kürek, kazma, malayı
İslâm harcı karılmayı bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Nizam-ı Âlem’e içten talip ol
Kızılelma neredeyse ara bul
Bağlamasın seni şöhret, para, pul
Hesaplar var, sorulmayı bekliyor
Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.
Abdurrahim Karakoç
Hayırlı sahurlar. Sevgiler.